Sofia, arkasından odayı sakin ama kararlı bir hareketle kapattı.

newskey24.com 1 tydzień temu

Ayşe kapıyı arkasından sakince ama kararlı bir hareketle kapattı. Uzun zamandır ilk kez derin bir huzur hissediyordu. Boş bir evin veya sessiz bir akşamın huzuru değil, sonunda söylemek istediklerini söylemiş bir kadının iç huzuruydu bu.

Yatağın kenarına oturup elbisesini yanına çekti. Parmaklarını kumaşın üzerinde gezdirdikçe, onu ilk kez vitrinde gördüğü günü hatırladı. Sıradan bir salı günüydü, işten yorgun argın dönüyordu, günlük rutinin ağırlığı altında eziliyordu. Mağazanın camında elbiseyi görünce içgüdüsel olarak durmuştu. Bu sadece bir elbise değildi. Kendine bir şeyler ısmarlayabilme özgürlüğüydü. Kendini hak ettiğini hissetmeye izin vermekti.

Yıllar boyunca kendini böyle küçük lükslerden mahrum etmişti. Çünkü alamaz değildi, ama Mehmetin sürekli fısıldayan sesi kulaklarında çınlıyordu: „Bu israftır,” „Gereksiz,” „Buna ihtiyacın yok.” Yavaş yavaş, Ayşe de kendi arzularının önemsiz olduğuna inanmaya başlamıştı. Ona göre „uslu,” „mütevazı,” „tutumlu” olmalıydı.

Ama o akşam, gerçeği yüksek sesle söylediğinde, o utanç ve itaat kabuğundan adım adım sıyrıldığını hissetti.

Diğer odada Mehmet karanlıkta oturmuş, buruşuk fişi elinde tutuyordu. Ayşenin sözleri zihninde yankılanıyordu. Onları görmezden gelmesi imkansızdı. Göğsünde ağırlığını hissediyordu.

Onun için bütün bu yıllar kontrolle geçmişti. Buna „sorumluluk,” „özen,” „mali denge” demişti.

Her yasağını, her azarını haklı çıkarmıştı. Ortak iyilik adına hareket ettiğini söylemişti. Ama hangi ortak iyilikti bu, sadece onun „ihtiyaç” ve „kapris” diye belirlediği şeylerin geçerli olduğu?

Ayşe sabit bir şekilde tuttuğu harcama defterini önüne koyduğunda, Mehmetin midesine bir ağırlık çöktü. Sadece haklı olduğu için değil, yıllardır onu gerçekten görmediğini fark ettiği için.

Seviyor muydu onu? Evet. Kendi bildiği şekilde. Ama saygı duyuyor muydu? Hayır.

Sabah olduğunda Ayşe çoktan uyanmıştı. Yüzünü yıkamış, saçlarını taramış, en sevdiği kahveyi yapmıştı. Elbise askıda, giyilmeye hazırdı. Bugün onu giyecekti. Mehmet için değil. İş yerindekiler için değil. Kendi için.

Mehmet kapıda belirdi, yorgun ve çaresiz bir ifadeyle. Saçları dağınık, gözleri uykusuzluktan kıpkırmızıydı.

„Günaydın,” diye fısıldadı. „Konuşabilir miyiz?”

Ayşe birkaç saniye onu süzdü. Sonra hafifçe başını eğdi.

„Konuş.”

Mehmet derin bir nefes aldı.

„Hatalar yaptım. Çok. Yıllarca her şeyi senin omuzlarına yükledim ve karşılığında itaat bekledim. Seni görmeyi bilmedim. Senden eş olmanı istedim ama patron gibi davrandım. Ve şimdi… bunu düzeltebilir miyim bilmiyorum.”

Ayşe bir şey söylemedi. Kahve fincanını avuçlarının arasında tutuyordu.

„Haksızlık ettim,” diye devam etti Mehmet. „Paramı 'benim’, seninkini 'ailemizin’ diye ayırdım. İstediğim şeyi, istediğim zaman aldım, senin fikrini bile sormadım. Ama sana her küçük harcama için hesap sordum.”

Sustu.

„Benimle kalmak isteyip istemediğini bilmiyorum. Ama eğer istersen… istersen öğrenmek isterim. Emreden değil, soran bir erkek olmayı. Dayatan değil, dinleyen.”

Ayşe fincanı bırakıp ayağa kalktı.

„Mehmet, bunları söylediğin için teşekkür ederim. Ama görüyorsun ki… değişim tek bir konuşmayla gelmez. Sana bir şey söz veremem. Sadece şunu söyleyebilirim ki… bugünden sonra kendim için seçim yapacağım. Dikkatli olmaya devam edeceğim, ama sen istediğin için değil. Kendim istediğim için.”

„Seni seviyorum, Ayşe.”

„Ben de seni sevmiştim. Ama saygı olmayan bir sevgi… acıtmaktan başka bir işe yaramıyor. Artık acı çekmek istemiyorum.”

Elbisesini alıp kapıya yöneldi. Çıkmadan önce dönüp baktı:

„Bugün bu elbiseyi kendim için giyiyorum. Senin için değil, kimse için değil. Kendimi seçtiğim ilk gün bu.”

Çıktı, ardında sessiz bir ev ve gerçek sevginin sahiplenmek değil, özgürlük olduğunu ilk kez anlayan bir adam bırakarak.

Idź do oryginalnego materiału