KIZIM VE DAMADIM 2 YIL ÖNCE ÖLMÜŞTÜ – SONRA BİR GÜN, TORUNLARIM BAĞIRDI: 'BÜYÜKANNE, BAK, BUNLAR ANNEMİZ VE BABAMIZ!’

newskey24.com 1 tydzień temu

Bugün günlüğüme yazarken, içimdeki acıyı kelimelere dökmeye çalışıyorum. İki yıl önce kızım Elif ve damadım Emreyi kaybetmiştim. Ta ki bir gün, torunlarımın Büyükanne, bak! Annemizle babamız! diye bağırdıkları o ana kadar

İzmirin sahillerinde torunlarım Deniz ve Efeyle yürüyordum. Birden yakındaki bir kafeyi işaret ettiler. Kalbim sanki durdu. Kafede oturan çift, iki yıl önce vefat eden anne-babalarına tıpatıp benziyordu.

Yas, insanı beklenmedik şekillerde değiştiriyor. Bazı günler göğsünde ağır bir taş gibi oturur, bazı günler ise ansızın yüzüne bir yumruk gibi iner.

O sabah mutfakta, isimsiz bir mektup karşısında donup kalmıştım. Ellerim titriyordu: Aslında gitmediler, yazıyordu. Kağıt parçası parmaklarımı yakıyor gibiydi. Torunlarım için bir düzen kurmaya çalışıyordum; Elif ve Emrenin trajik ölümünden sonra Deniz ve Efeyi hayata bağlamak için uğraşıyordum. Ama bu not, bana ne kadar uzak olduğumu hatırlattı.

Kaza haberini aldığımızda her şey altüst olmuştu. Torunlarım, anne-babalarının nereye gittiğini, ne zaman döneceklerini sordukça içim parçalanıyordu. Aylarca onlara geri gelmeyeceklerini anlatmaya çalıştım. Ama şimdi, bu mektup her şeyi değiştiriyordu.

Telefonum titredi. Elifin kredi kartından bir harcama bildirimi gelmişti. Kartı, onun anısını yaşatmak için saklıyordum. Bankayı aradım.

İyi günler, ben Ahmet. Nasıl yardımcı olabilirim? dedi müşteri temsilcisi.

Kızımın hesabından bir işlem yapılmış, kontrol edebilir miyiz? diye sordum.

Tabii, sanal kartla yapılmış bir alışveriş bu, dedi Ahmet.

Sanal kart mı? Böyle bir şey oluşturmadık!

Bu kart, fiziksel karttan bağımsız. Ölümünden bir hafta önce aktif edilmiş.

Midemde bir düğüm oluştu. En yakın arkadaşım Ayşeyi aradım.

Bu bir hata olmalı, dedi şaşkınlıkla.

Biri bana Elif ve Emrenin yaşadığını mı düşündürmeye çalışıyor? Neden?

Alışveriş tutarı küçüktü, sadece 500 lira. Kafeye gidip araştırmalı mıydım? Yoksa bilmemem gereken bir şey mi vardı?

O hafta sonu, sahildeydik. Deniz ve Efe kumsalda koşuştururken, birden kafeyi gösterdiler: Büyükanne, bak! Annemizle babamız!

Kalp atışlarım hızlandı. Otuz metre ötede, saçlarını boyatmış, Elifin duruşuna benzeyen bir kadın, Emreye benzeyen bir adamla konuşuyordu.

Çocuklarla kalır mısın? diye fısıldadım Ayşeye. Peşlerinden gittim.

Dar bir patikada yürürken, adamın dediğini duydum: Riskliydi, ama başka seçeneğimiz yoktu, Zeynep.

Zeynep? Neden ona Zeynep diyordu?

Bir köşkün önünde durdular. Polisi aradım. Kapıyı çaldığımda, karşımda kızım duruyordu.

Anne? Bizi nasıl buldun?

Polisler geldiğinde, her şeyi anlattılar. Borçları yüzünden kaçmışlardı. Ölümlerini planlamış, yeni kimliklerle yaşamaya başlamışlardı.

Çocukları korumak istedik, dedi Elif, gözyaşları içinde.

Torunlarım koşarak geldi: Anne! Baba!

Polisler onları götürürken, Deniz ve Efenin şaşkın bakışları içimi parçaladı.

O gece, salonda tek başıma otururken mektuba baktım: Aslında gitmediler.

Haklıydılar. Gitmemişlerdi. Kaçmışlardı.

Polisi aramakla doğru mu yapmıştım? Bilmiyorum. Ama bir anne olarak, torunlarımı korumaktan başka şansım yoktu.

Acı, bazen ölümle değil, ihanetle gelir.

Idź do oryginalnego materiału