Hikayenin Devamı

newskey24.com 1 tydzień temu

Donakaldım. Parmaklarım elbisesinin düğmelerinde donup kalmış, nefesim kesilmişti. Loş lamba ışığı, sırtında, omuzlarında ve kollarında derin çizgileri, kalın ve eski yara izlerini ortaya çıkarıyordu. Tarifsiz bir acının izleriydi bunlar, yanında olmadığım yılların, bilmediğim zamanların sessiz tanıkları.

O, tereddüdümü hissetti ve yavaşça döndü, ellerini vücudunu kapatmak için kullandı. Gözlerinde utanç değil, acı bir kabulleniş vardı; sanki o anın gelmesini hep bekliyormuş gibiydibirinin derisinin altındaki bu acı haritasını keşfedeceği o anı.

„Korkunç göründüğümü biliyorum…” diye fısıldadı, neredeyse duyulmayacak kadar hafif. „Hayat bana hiç merhamet etmedi.”

Yanına oturdum, nasıl tepki vereceğimi bilemeden. Kalbimde korku, merhamet ve anlama arzusu birbirine karışıyordu. Titreyen elini aldım ve sessiz bir söz gibi hafifçe sıktım.

„Anlat lütfen,” dedim, kırık bir sesle.

Ve o anlatmaya başladı.

**Yılların Susturduğu Acılar**
Bana, ailesinin onu evlenmeye zorlamasından sonra hayatının bir hapishaneye dönüştüğünü anlattı. Kocası, köyde zengin ve saygın bir adamdı, ama aynı zamanda zalim ve şiddet doluydu. Kapalı kapılar ardında, herhangi bir bahaneyle korkunç dayaklar yiyordu: yemeğin yeterince sıcak olmaması, bir komşuya gülümsemesi, kavga istediğinde susması…

Yıllar boyunca bedeni, bu zulmün sahnesi olmuştu. Sırtındaki izler kırbaç darbelerinin, kollarındakiler ise öfkeyle fırlatılan nesnelerin ve yanıkların hatıralarıydı. Ama en derin yaralar teninde değil, ruhundaydı.

„Dayandım… çocuklarım için,” dedi, yanaklarından yaşlar süzülerek. „Annesiz büyüsünler istemedim. Kaçacak yerim yoktu, ailem beni reddetmişti, o zamanlarda saygın bir erkeğe karşı kimse sesini çıkarmazdı. Sustum, dişimi sıktım ve bu yükü taşıdım.”

Kocası bir kalp kriziyle öldüğünde, ilk kez özgürlüğü tatmıştı. Ama bu özgürlük korkuyla, zihnini hâlâ esir tutan anılarla karışıktı. Bu yüzden bir daha hiçbir erkeğe yaklaşmaya cesaret edememişti.

**Acı Bir Gerçek**
Onu dinlerken gözyaşlarımı tutamadım. Onun hayatıyla ilgili hayal ettiklerim bir bir dağılıyordu. Ben hâlâ o masum gençlik anılarında, o tertemiz yılların kokusunda kalmıştım, o ise içinde gizli bir trajedinin yükünü taşıyordu.

Ona sıkıca sarıldım, elbisesinin omuzlarına hafifçe düşmesine izin vererek.

„Utanmana gerek yok, sevgilim. Tenindeki her iz, hayatta kaldığının kanıtı. Herkesten daha güçlü oldun. Çirkinlik değil, cesaret görüyorum.”

Uzun süre kollarımda ağladı. Gözyaşları, yılların kuraklığından sonra özgür kalan bir nehir gibiydi. O gece artık gençliğini arayan iki yaşlı değil, bir ömür ayrılık ve acıdan sonra birbirini bulan iki ruhtuk.

**Sonraki Günler**
Evliliğimiz masal gibi olmadı. Onun yaralarının sadece bedeninde değil, zihninde de olduğunu çabuk anladım. Geceleri aniden uyanıyor, kabuslar görüyor, bazen çığlık atıyordu. Bazen elimi kaldırdığımda irkiliyordusadece bir bardak alacak olsam bile.

Ama yavaş yavaş, sabırla korkularını dindirmeye başladım. Her gün ona güvende olduğunu, yanımda kimsenin ona zarar veremeyeceğini tekrarladım. Onu pazara götürdüm, çiçekler aldım, gençliğimden komik hikâyeler anlattım. Gözlerinde, on yıllar önce kaybettiği o ışık yeniden belirmeye başladı.

Komşular, köyde el ele dolaşan bizi görüp gülümsüyordu. Onlar için biz „iki aşık yaşlıydık”. Ama benim için bundan fazlasıydı: Umudu kestiğim bir anda hayatın bana verdiği bir mucizeydi.

**Geç Gelen Aşkın Dersi**
Aylar, sonra yıllar geçti. Tenindeki izler kaldı, ama artık onları korkunç bir geçmişin işaretleri olarak görmüyordum. Acı bir kitabın bitmiş bölümleri gibiydiler. Ve her gece yatmadan önce omuzlarını okşadığımda, o fısıldardı:

„Artık acımıyor.”

Ve biliyordum ki sadece bedeninden değil, ruhundan da bahsediyordu.

Birlikte basit şeylerin keyfini yeniden keşfettik: Verandada kahve içmek, bahçeden elma toplamak, yağmurlu akşamlarda lambayı yakıp el ele tutuşmak.

Anladım ki aşk, sadece gençliğin tutkusu değil, aynı zamanda iyileştirme, kabullenme ve birbirinin yaralarını kucaklama gücüdür.

**Sonuç**
Şimdi geriye baktığımda, 61 yaşındaki evliliğimizin bir kapris değil, ikinci bir şans olduğunu biliyorum. Geçmişini silmedik, ama onu şimdi için bir temel haline getirmeyi başardık. Ve zaman bize kırışıklıklar, beyaz saçlar bırakmış olsa da, kalplerimiz hâlâ genç, hâlâ sevmeye muktedir.

Gerçek düğün gecemiz, yara izlerini keşfettiğimiz gece değil, onun güvende olduğunu bilerek huzurla uyuduğu her geceydi.

Benim için bu, hayatın en büyük hediyesiydi: İlk aşkımı yeniden bulmak ve sonuna kadar elini tutabilmek…

Idź do oryginalnego materiału